Ve nihayet Matin ailesiyle beraberdim...
Yani benim bir yıllık ailem. Gerçek aile kimdir, nasıldır ya da normları nelerdir bilmiyorum ama insan kendini nerede rahat ve mutlu hissediyorsa aile odur, tabii işin biyolojik kısmı sadece bağlayıcıdır ve neslin devamlılığı için gereklidir, bizim gibi ata erkil toplumlarda aile kavramı önemli olmakla beraber ilişkiler genelde sıkı ve bir o kadarda süreklidir batılı toplumlara nazaran. Türk toplumundaki aile ilişkilerinde “manevi bağlılık” ön plandadır...
Evin içinde ayakkabıları ile dolaşan, cornflakes ile kahvaltı yapan, eve pizza sipariş eden fertlerden oluşan Amerikan aile yapısında, bir mercimek çorbası yapayım, terliklerimi giyip televizyonun karşısına kurulayım yoktur. Bu tip aileleri bir arada tutan en önemli şey ise çocuklarının beyzbol maçlarıdır.
İnsan türünü üretmek ve sürdürmek gibi bir işleve sahip aile kurumu, yaşamsal niteliğiyle ilk sırada yer alır. Ancak Amerikan toplumu sadece üretmekle yetinir sürdürmek gibi bir işlevi yoktur en azından ben öyle düşünüyorum.
Amerikan ailelerinin önemli bir kısmı, çocuklarını 14-15 yaşından itibaren kaybetmeye başlıyor. Bu kaybetme, fiziki olmaktan çok manevi bir kayıp. Yani çocuklar aileleriyle aynı evde yaşamaya devam ediyorlar ama her geçen gün başka bir dünyada yaşamaya başlıyorlar. Aile fertleri arasındaki uçurum gittikçe büyüyor. Neticede aynı evde yaşayan insanlar birbirlerine yabancılaşıyor.(Acaba diyorum; ben bunun için mi buradayım yani yanında kalacağım aile bu kayıplarını benimle mi telafi edecek, bunun için mi beni kabul ettiler?) doğru olmadığını umuyorum yaşayıp göreceğiz.
”Aile içi ilişkileri güçlü olan bireyler toplumda daha fazla başarı elde ederler” sözünü ebeveynlerimizden, hocalarımızdan hep duymuşuzdur. Ama anlamadığım bir şey var; bir taraftan mercimek çorbası ve terlik kavramını bilmeyen Amerikan ailesi, diğer taraftan dünyanın en süper gücü ve en gelişmiş toplumu ve hepimizin nedense gitmek için can attığı bir memleket. Gerçekten anlamak zor. Neyse daha 16 yaşındayım ve bir yılım var bu sürede bunların cevaplarını mutlaka bulacağım.
Size ailemi tanıtayım; babam Sirajdeem Matin, annem Sherry Maten, ablalarım Andrea ve Amanda, abim Sirajudin ve kardeşim Sharifa Matin. Ablam Amanda evli, Seat ve Noah adında iki oğlu var biri 3 diğeri 5 yaşında şeker mi şeker sarı çocuklar. Andrea ise nişanlı bu sonbaharda evlenecekler, nişanlısı çok matrak çocuk sevdim onu, Abim Siraj benden 2 yaş büyük bu yıl liseyi bitirmiş ve ben gelmeden bir hafta önce fulltime bir işe başlamış. Sharifa aslında benimle yaşıt sadece ay olarak ondan büyüğüm, aynı okula gidiyoruz tombik sevimli bir şey işte.
Bu arada evde tombik sevimli olan biri daha var evin kedisi. Ben ona tüylü Şaziye diyorum karbeyazı rengi ve cüssesiyle tam bir Şaziye.
Bir toplumun sağlıklı ve sağlam olmasının yeni yetişmekte olan bireylere bağlı olması gibi ağır bir sorumluluğu çocuklara yüklemek nedense büyüklerin hep kolayına gelmiştir. "Gelecek sizsiniz” deyip topu onlara atmak ve hiçbir altyapı hazırlamadan sadece konuşmak maalesef vizdansızlıktır. Dolayısıyla günümüz dünyasında biz çocukların değeri ölçülemez. Gelin bu değerin keyfini çıkaralım. dünün çocukları yarının büyükleri bizler neden buradayız? Ailelerimizi, sevdiklerimizi, ovaları, tarlaları güzelim yeşil ormanları, çift kaşarlıyı ve yosun kokan boğazı neden bırakıp geldik?
Kendi adıma şu cevabı verebilirim. Evet 40 fırın ekmek yemek zorunda kalmamak için bu yolculuğa çıktım, adam olmanın ya da her şeyden önce insan olmanın ne kadar zor olduğu canım ülkemde maalesef fırın fırın dolaşmak gerektiğini anladım ben. İnsanın okuyup, çalışıp belirli mevkiilere gelebileceğini ancak adam olması için mutlaka kendine daha çok değer katması gerektiğini anladım ben.
Sevgili babacığımın, ”kızım bir şekilde bir diploma alabilirsin ama saygı görmek ve güçlü olmak istiyorsan mutlaka fark yaratman lazım” sözlerini uygulamak için buradayım. Kendi kültürümü anlatmak ve hayatın sadece pizza ısmarlamak ve beyzbol maçı seyretmekten ibaret olmadığını bir nebze olsun ifade etmek için buradayım. Adam olmanın okumaya endekslendiği bir ülkede yaşıyorum ben. ”Okusun da adam olsun” cümlesinin keşfi biz Türklere ait sanıyorum kız-erkek ayrımı yapılmadan söylendiğine göre adamlıktan kasıt insan olmaktır herhalde. Neyse...
Salt Lake City'deki ilk akşam hep beraber yemeğe dışarı çıkmıştık. Malum ben misafirim bütün ilgi benim üstümde bir ara Sharifa'nın bu durumdan rahatsız olabileceğini düşündüm ama daha sonra bu düşüncenin yersiz olduğunu anlamam pek uzun sürmedi zira aile, öğrenci konuk etmede bayağı tecrübeliydi yani ben bu aileye katılan ilk öğrenci değildim dolayısı ile Sharifa bu duruma alışıktı. Ama tüm aile bireylerinin kendimi özel hissetmem konusunda gösterdikleri nezaket dolu çabalar, başlangıç için hiç de fena sayılmazdı. Tipik bir Meksika restorantı diyesim geliyor ama ben daha önce hayatımda hiç Meksika restorantına gitmemiştim... Neyse bu sefer ki yemekler fena değildi en azından mezelere bu sefer ciddi şekilde dokunmuştum. İstanbul’da 3 gece ve WDC'de 2 gece ailemden ayrı kalmıştım, belki tüm arkadaşlarım yanımdaydı ondan yadırgamadım ama aile yanındaki ilk gecemi merak ediyordum, doğal olarak biraz yadırgama biraz çekince ne derseniz deyin...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder